Son dönemde Osmanlı tarihi üzerine çalışan araştırmacıların ilgilerinin yoğunlaştığı konularda daha fazla çeşitlilik görmekteyiz. Gün geçtikçe tarih ve tarihçiliğin vizyonu zamanın ötesine aşıp geçmişin daha da derinlerine inerek toplumun her kesimine nüfuz etmekte. Bu nevi alışılmışın dışında konulara ışık tutan orijinal çalışmalardan bir yenisi üzerine kaleme aldığımız bu yazıda, Habibe Bektaşoğlu’nun Yeditepe Yayınları’ndan Ekim 2023'te neşredilen Osmanlı Fal Kitabı “Hurşidnâme” adlı eserini inceleyeceğiz. Eserin Bektaşoğlu’nun 2015 yılında Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümünde bitirme tezi olarak sunduğu çalışma temelinde inşa edildiğini belirterek yazımıza başlayalım.
Kitabın Özellikleri:
Eser, biçimsel özellikleri bakımından Ön Söz ve Araştırma Yöntemi’nin ardından yedi ayrı başlık ihtiva etmekte. Kitabın konusu ise iki ana bölümle ortaya çıkıyor. Yazar eserde ilk olarak fal, falcılık, fal bakma metodları ve falnameler gibi kavramların tarihsel sürecini okura sunmakta. İkinci olarak kitabın ana kaynağı teşkil etmektedir. Bektaşoğlu, “Ankara Falnâmesinin Metin Yorumu ve Resim Programı” isimli başlık altında günümüzde Ankara Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı bünyesinde “gizli ilimler” etiketiyle bulunan ve 16. Yüzyıla tarihlenen 06 Mil Yz A 7179 numaralı yazma eserin transkripsyon ve tahlilini gerçekleştirmiştir.
Yukarıda kısaca değindiğimiz üzere eser, ilk safhada fal ve falcılığa dair bilgiler sunuyor. Bektaşoğlu, insanoğlunun gaipten haber alma arzusu neticesinde doğan fal ihtiyacına değinerek antik çağlardan günümüze kimi örnekler sıralamakta. Falın çeşitli türevine değinmekte. Bu şekilde kutsal kitaplarda geçen Hz. Yakup ve Hz. Yusuf peygamberlerin rüya tabirleri ve Aristoteles’in insan fizyonomisine dayandırarak ortaya koyduğu “De Natura “Animalium” kavramı gibi örneklere rastlayarak fal ve falcılığın insanlık tarihindeki konumunu daha iyi anlamaktayız.
“Aristo’ya göre, insan beden ve yüz yapısının belli bir hayvana benzemesi, onun karakter özelliklerini ortaya koymaktadır.” (Bektaşoğlu, a.g.e, 29.)
Falın tarihsel sürecini incelerken ilgi çekici bir kırılmanın İslam devri ile vuku bulduğu görülmekte. Bilindiği üzere İslam dini insanoğlunun gaibe olan ilgisini ve faaliyetlerini men etmiş, haram kılmıştır. Ancak görülüyor ki İslam toplumunda fal, varlığını pekala sürdürebilmiştir:
“İslamiyet'in kabulü ile birlikte Fal'ın ve yöntemlerinin İslam inancında haram sayılmasına rağmen ancak bazı hadislere dayanılarak falın geleceği ve gaybı bilme iddiası taşımaksızın sadece bir tefe'ül (hayra yorma) çabası olduğu düşünülmüştür. Hatta İslami şekle bürünerek kullanılmaya devam edilmiştir; Kur'an falları bu duruma örnek gösterilebilir. Falı açacak kişinin abdest alması, ardından üç kere İhlas Suresini okuyarak kurallara uygun bir şekilde Kur'an-ı Kerim'den rastgele bir yaprak açması ve sayfalarda çıkan harflere göre Kur'an-ı Kerim'in sonuna eklenmiş olan Farsça Falnâme cetvelleri ile Kur'an falının nasıl yorumlanacağını açıklamaktadır. Kur'an falından sonra en çok kullanılan fal türü ise kitap falıdır. Bu fal türünde Kur'an'da olduğu gibi, rastgele açılan sayfanın yedi yaprak ilerisi okunarak bakıldığı bilinmektedir.” (Bektaşoğlu, a.g.e, 29.)
Yazarın sunduğu olgular bize fal ve falcılığın çağlar boyu nasıl ve neden hayatta kaldığını gösteriyor. Toplumların fala olan “ihtiyacı” farklı yöntemlerle dahi olsa her devirde tatmine uğraşılıyor. Yazar, bu farklı yöntemlere de değiniyor. Falnamelerin üç farklı gruba ayrıldığını belirtiyor: Kur’an, kura ve fal-ı nebi. Falnamelerden ayrı olarak; İlm-i Reml, Kur’an üzerinden fal tutma vb. yöntemlerin de varlığından haberdar oluyoruz.
Habibe Bektaşoğlu’nun inceleme ve transkripsiyonunu sunduğu yazma eserin bir hurşidnâme olduğunu biliyoruz. Peki ya bir hurşidnâme nedir? Bunu da müellifin kendi ifadeleriyle açıklamak en doğrusu olacak zannederim:
“Metin ve resim kompozisyonu üzerinden inceleyeceğimiz yazma eser, falnâmelerin bir türü olan kur'a falnâmesi içerisinde değerlendirilen Hurşinâmedir. Fal bakmak üzere rakam ve harflerin bulunduğu cetvellere ve levhalara zar atılarak yorumlanan fal çeşididir. Cetvellerde Hurşid yani ha, vav, re, şın, ya, dal harflerinin yazılı olduğu kısımlar bulunur, zar atılır zarın delalet ettiği anlam için beyitlere bakılır. Harfin delalet ettiği kuşlar, bitkiler, harfler, meyveler, çiçekler, hayvanlar, yıldızlar birbirine sevk eder ve en sonunda peygamberlerden biri falı olumlu ya da olumsuz yorumlama yapar” (Bektaşoğlu, a.g.e, 12).
Habibe Bektaşoğlu kitabında “Ankara Falnamesi” olarak andığı yazma eseri incelerken transkripsiyonunun yanı sıra orijinal varakları inceleme imkanını da okura sunuyor. Yazma eserin günümüze ulaşan kısmında 27 kanatlı, 35 tane de dört ayaklı hayvan tasviri bulunmaktadır. Kuşlar, fal bakan kişiyi dört ayaklı hayvanlara sevk eder. Onlar ise mübarek kişilere ve gezegenlere yönlendirir. Kitapta 2 gezegen, 25 kutsal kişi tasviri bulunmaktadır. Bunlar sonuncu sevk durağı olup kişiye falını açıklar.
Bektaşoğlu’nun “Hayvanların Fal Sevki Tablosu”’ndan yararlanarak bir fal örneği sunalım:
Farz edelim ki zarımız bizi saksağan kuşuna yönlendirsin. Saksağanın bize söyleyeceğine bakalım:
“Kişi kim fal ura semmur (samur)a vara / Kayğudan kurtula sürûra vara
Kim falını öğrenmek istiyorsa samura gitsin kaygılarından kurtulup mutluluğa varsın. Saksağan fal yorumunun devamı için samura sevk eder.”
Saksağan bizi samura sevk ediyor. Acaba samur bize kimi uygun görecek?
“Var sual eyle sabr-ı Eyyüb'a / Siret-i gökçek sureti huba
Git sor Eyyüb peygambere eğer sabrı ona sorarsan yüz ve gönül güzelliğini öğrenirsin. Samur fal baktıran kişiyi Eyüp peygambere sevk etmektedir.”
Saksağan bizi samura, samur ise Eyüp Peygambere sevk etti.
Varalım sual eyleyelim Hazreti Eyyüb’a:
Çün falunda senün sabr görünür / Sabr eyle düşmanun ölür görünür
Sabr baştan başa belâyı savar / Tanrınun kulları belayı sever
Sabr iden kişi rahata irişür / Sabırsız kişi mihnete girişür"
Eyyüp Aleyhisselâm fal sahibine "Falında senin sabır vardır. Sabrettiğin sürece düşmanlarının yok olduğu görünür, sabır baştan başa belaları savar ama tanrının kulları belayı sever, sabreden kişi rahata erişir, sabırsız kişi üzüntü, acı, derde girişir. Sen sabret, benim sözümü dinle ve ben ne söylersem onları yap. O zaman bu dünyada mutlu, sevinçli olursun." diyerek kendi hayat kıssalarından sabrın değerini anlatır ve sonunda mutluluğun geleceğini söyler.”
Sonuç:
Örnekte görüldüğü üzere falnameler bu ve benzeri şekillerde müspet ya da menfi bir cevaba ulaşmak üzere kullanılırdı. Aynı zamanda bu kaynakların Sefer, izdivaç, ticaret gibi önemli kararların arifesinde başvurulmaktaydı. Habibe Bektaşoğlu’nun anlatısı, çevirisi ve yorumları bu alana ilgi duyan kişilere kucak açıyor. Akıcı bir üslup ile gerçekleştirdiği aktarımlar, konunun okurun zihninde boşluk bırakmaksızın yer edinmesini sağlıyor. Hacimce küçük denilebilecek bu eserin kanaatimce en büyük hizmeti, günümüz insanı olan okuru geçmiş toplumlara dair tasavvuruna ve o geçmiş toplumlarda yaşayan fertler ile empati kurma çabasına yeni bir pencere açması olmuş.
Falın, falcılığın ve toplumun “fal ihtiyacının” evrimleşse de pek değişmediğini görebiliyoruz. Bu biçimsel farkların tarihsel süreçte nasıl ortaya çıktığı, değişen itikatlara göre nasıl da biçim aldığını gözlemliyoruz. Bu kitap yalnızca ihtiva ettiği metnin içeriği ile değil, kuşkusuz, aktardığı görsel materyal ile de ayrı bir değer barındırıyor. Yazarın sanat tarihçisi oluşu yalnızca bir metin transkripsiyonu değil, adeta bir de resim transkripsiyonu ortaya koymasını sağlıyor. Yazar her bir görselin ikonografik çözümlemelerini okura sunuyor. 16. Yüzyıldan kalma bir yazma eser bizlere metniyle, görselliğiyle çok şey anlatır. Resimli Osmanlı Fal Kitabı “Hurşidnâme” isimli kitap ise bizlere bu anlatıyla buluşma şansı sunuyor.
Yunus Kemal Aydoğan
Sakarya Üniversitesi
Tarih Bölümü Lisans Öğrencisi
Comments